31 Temmuz 2015 Cuma

5N1K?

                                   Evet, klasik bir başlık olan 5N1K? Ben burada iki soruya taktım. Azıcıkta inancım olduğu için özellikle bir soruya. Şimdi rahatlıkla şunu sorabilirsiniz. Ne var ki Ne, Nasıl, Nerede, Ne zaman, Neden ve Kim sorularında demeyin. Benim için önemli olan iki soru ise Kim ve Neden. Eğer benim gibi tanrı inancı varsa kim sorusunun pekte bir önemi yok. Çünkü iyi de olsa kötü de olsa her şey yaratıcıdan geliyor. Bir yaratıcıya inanmanın en güzel yanı da bu olsa gerek.
   Neden sorusuna gelince insan zorlanıyor. Bu soru insanın hayatını alt üst eden sorudur. Neden ben, neden benim başıma geliyor, neden daha iyi durumda değilim neden mutsuzum ve benzeri birçok soru. Bu soru bir yaratıcının varlığını kabul etmekle de çözüm bulmuyor. Tamam, bunları o yaptı ama neden beni seçti veya neden bana fazla verdi neden eksik verdi. Yaratıcı olmadığını farz edip seçilim içinden bir tesadüf olarak geldiğimiz dünyada sonu da önemli değilken neden bu yaşam denen oyunun içine düştük. Sorular ve sorular iç kemirmekten başka bir şey yok. Hani ünlü bir İngiliz sözü var ya “Cahillik mutluluktur.” diye gerçekten işin içinden böyle çıkabiliyor insan.
 “Aman çok mu önemli yaşa gitsin. Sana verilen gün ne kadarsa doldur da bitsin.” Diyebilecek kadar rahat olamadım bir türlü. Hep yaşadığım anın daha kaliteli eğlenceli olmasını istedim. Hani küçük şeylerden mutlu olun deniyor ya. Nasıl olayım be sürekli küçük şeylerden mutlu. Zaten içine doğduğum dünya ufacık çevrem ve insanların görüşleri o kadar dar ki benim küçük şeylerden mutlu olmam bekleniyor. İşte o an neden diye tekrar sorasım geliyor. Ben neden Avrupa’nın doğusu olan hatta Avrupalı dahi kabul edilmeyen gelişmekte olan bir Türkiye ye gönderildim. Belki de Afrika’da açlıktan ölmek üzere olan bir ailede dünyaya gelmiş olsaydım, çok fazla düşünecek ve sorma derdine sahip olmayacaktım mutsuzluk nedenim açlık olacaktı. Şimdi şu satırı yazarken bile fark ettim ki o zamanda yine neden ben açım diyecektim ve neden sorusundan kurtulamayacaktım.
Uzun lafın kısası bu konuda olmaz ama şunu katiyetle söyleyebiliriz ki; eğer mutlu olmak istiyorsan neden sorusunu dünyandan çıkaracaksın. Belki de mesnevideki şu hikâye işin özüdür.
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaratana güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana; "işte sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaratandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile...

   Neden demeyi bıraktığımız an her şeyin kaynağının tek olduğuna inanı hayata geçirdiğimizde çok soruya gerek kalmayacak galiba… J

19 Mayıs 2013 Pazar

Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram



Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram
Ey zahit şaraba eyle ihtiram
İnsan ol cihanda bu dünya fani
Ehline helaldir, na ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali 


Sevap almak için içeriz şarap
İçmezsek oluruz düçar-ı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali 


Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali 


Sen münkirsin sana haramdır bade
Bekle ki içesin öbür dünyada
Bahs açma Harabi bundan ziyade
Çünkü bilmez haram ile helali
Harabi




Ey Zahit…

Dinler, modern öncesi çağların eğitim-öğretim çevresi ve okullarıdır. İnsanların gönül dünyasına düzen vererek topluma da düzen vermiş olurlar.

Zahit; “hayatı” değil de öncelikle ve özellikle “öbür dünyayı” anlamaya çalışan, hep “oraya” doğru yol hazırlıklarıyla meşgul bir “kul”dur. Her şeye, her olaya din açısından bakar ve “dine uygun” veya “dine uygun değil” diye sınıflandırmalarla “fetvalar” vermek zorunda hisseder kendini. Şekilci ve kitabidir.

Zahit, bu dünyaya değer vermez, ahreti düşünerek, cenneti hak etmek için yaşar. Aklında hep sorularla gezer, hayatın her alanını kurallara bağlardı. Bu kurallara sadece kendisi uysa neyse… Herkesi de bu kurallara uymaya zorlar veya uymayanı kınardı; kendi aklına ya da tercihine göre yaşayanı “günahkâr” ilan ederdi.

Rint ise dini inanç taşımakla birlikte hayatındaki “bütün saatleri” şekilci dini kurallara göre ayarlamaktan kaçınan, hayatı sevinçleri ve hüzünleriyle bir bütün olarak gören kişidir. Gönül zenginliğine, hoşgörüye ve aşka değer verir. Asla dayatmacı değildir.

Din adamları, genellikle herkesin kendileri kadar dini bilgiyle donanmış olmasını, öğrenmeye heves etmesini, yüklenmesini bekler. Oysa demircinin, askerin, marangozun, nalbantın, balıkçının, çobanın, çiftçinin bir işi vardır; “zahit” gibi olamazlar. Hem “dünyaya gelmişken dünya nimetlerinden yararlanmak”, yaşamak, insanın hakkı olmalıdır. Diğer yandan düşünür ki israf haramdır. Allah, bunca nimeti ve güzelliği neden yaratmış ola ki?

Şair, hayatın gelip geçici olduğunu belirterek, zahidin şaraba saygı göstermesini bekliyor. İnsan olmanın farklı bir şey olduğunu hatırlatıyor.


Bir görüşe göre Hz. Hamza çok şarap içermiş. İçince de dağıtır ve sevimsiz olurmuş. Hz. Muhammet onu bu halde görünce, şarabın ona haram olduğunu söylemiş. Bu yaklaşım kalıcılaşmış ve giderek tüm Müslümanlara yasak olduğu ileri sürülür olmuş

Ehline helaldir, na ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali

Bu dizelerde geçmişteki bu olaya bir gönderme, bir “telmih” var görünüyor. Biz dağıtmadan içeriz, bu yüzden bize bir ağırlığı, bir günahı yoktur… Şarap, içmesini bilmeyene haramdır. Ehil olmayan ondan uzak dursun.

Şarap, tasavvuf ehlinin dilinde “Tanrı aşkı” demektir. Tekke ise, aşk şarabıyla kendinden geçilen yer anlamında “meyhane”dir. Sevap almak için içeriz ve senin buna aklın ermez, bu başka bir hesaptır.. Biz meyhanede bu anlayışa ve bir ruh yüceliğine eriştik.

Tasavvufi düşünce ve inanç sisteminde “Tanrıda yok olmak” ve “Tanrıda yeniden var olmak” (Fenafillah-Bekabillah) amaçlanır. Bunun için bolca “şarap” (Tanrı aşkı) içilmelidir.

Biz bu aşkla kandil geceleri kandile, kandilin içindeki fitile dönüşürüz. Tanrı aşkıyla öylesine kendimizden geçeriz ki bu ruh yüceliğiyle Tanrının varlığına ve birliğine delil oluruz; ama sen göremezsin, anlayamazsın bu hali… Şekle takılıp kalacağını ve bu sırlara eremeyeceğini düşünüyor.

Şeriat erbabı için bu kabul edilmez, anlaşılmaz bir haldir. Böyle bir şeye inanmaz. Tanrıya ancak öbür dünyada ve cennette ereceğini düşünür. Oysa rindane anlayışa göre cennet de cehennem de burada ve insanın gönlündedir. Ey Harabi, sen boşuna söylersin; ama daha fazla söze de gerek yoktur. Bilmeyen nasıl anlasın “gerçek” haramı, “gerçek” helali? Ve bir aşk içinde erimeyi?

Sedat Demirkaya



2 Mayıs 2013 Perşembe

Deliler Bildirgesi(Erdal Bakkal)


Sevgili deliler yepyeni bir akım başlatarak klasik huni akımını değiştiriyoruz. Hunililer olarak tüm delileri birleşmeye davet ediyoruz. Birbiriyle yarışmaktan öteye gidemeyen aklın hükmüne son vereceğiz. Geçmişini yıkan beton yığınları arasına sıkışıp kalmış olan aklın hükmüne son vereceğiz. Akıllı olanın her şeyi batırdığı savaşarak silah tüccarları ve para babalarını zengin eden aklın hükmüne son vereceğiz. Her kesimden insanın şiddete maruz kaldığı kimin gücü kime yeterse mantığı ile hareket eden aklın hükmüne son vereceğiz. Üç kuruş kazanmak uğruna tüm ömrünü heba eden hayatını yaşamadan ölüp giden aklın hükmüne son vereceğiz. Akılla kirletilmiş bu güzel dünyayı yeniden güzelleştirebilmek için tüm deliler birleşin. Birleşin, birleşin, birleşin, birleşin, birleşin, birleşin.
Her ne kadar komik gelse de aslında dünyayı nasıl batırdığımızın çok kısa net ve güzel bir göstergesidir. Umarım sadece espiri diye geçmeyiz ve izlediklerimizden iki kelime anlarız.

23 Mart 2013 Cumartesi

Son Cep Mesajı





Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır sürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. `Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsız uyanış bitmeli.` Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekle giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi;
`Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...`
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş`a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız, sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
"Beşiktaş`a geldiklerinde bir cafe de oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini. `Bana bir şey mi söylemek istiyorsun` diye sordu. Genç adam, gözlerini kaçırarak `Evet` dedi. Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek `Söylesene, ne diye bekliyorsun` dedi. Genç adam içini çektikten sonra `Sence biz nereye kadar gideceğiz?` diye sordu. Genç kız, `Bunu sorma gereğini niye duydun?` diye yanıt verdi. Genç adam söze başladı... ``Birkaç ay önce akşam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana `Sırası mı şimdi canım yaa, işin gücün yok mu?` demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in `Sen şanslısın, sevgilin sana bakar` sözüne `İşim yok da sana mı bakacağım, annen baksın` demiştin. Hatırladın mı?`` Genç kız, `Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez` diye yanıtladı. Genç adam güldü, `Evet canım haklısın. Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın.` Genç adam devam etti... `Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, her akşam, her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.` Genç kız anlamıştı, `Yani ne istiyorsun benden şair olmamı mı?` Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. `Hayır` dedi, `Şair olmanı istemiyorum. Olamazsın da... BİZ AYRILMALIYIZ. Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.` Genç kız şaşırmıştı, `Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.` Genç adam iç çekerek `Hayır canım, sen beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin şimdi başka şeyler konuşuyor olurduk` dedi. Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek `Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...` dedi. Genç adam `Nasıl böyle bir şey düşünürsün, hayatımda senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum` yanıtını verdi.
" Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancıydılar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, `Kalkalım istersen` dedi. Genç adam `Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin` diye yanıtladı. Genç kız `Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim` diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam, `İstersen arkadaş kalabiliriz` dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar. Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp işe gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7`de saatin ziliyle uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu:

SADECE ONLARI SEVMEYİ SEVDİM,
HEPSİNİ ONLARSIZ YAŞADIM DA,BİR SENİ SENSİZ YAŞAYAMIYORUM,
BU AŞKI TEK KALPTE TAŞIYAMIYORUM,
SANA YEMİN GÜZEL GÖZLÜM, BİR TEK SENİ SEVDİM,
VE SENİ SEVEREK ÖLECEĞİM,
ELVEDA BİR TANEM...


Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın beşinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam ``Nalan`la görüşebilir miyim?`` dedi. Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de... `Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....` Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yerde yığılıp kaldı... Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi... `Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş.....



`ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜNDEN O KADAR EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR

11 Şubat 2013 Pazartesi

İstanbul Kanatlarım Altında

İstanbul Gezisi


İstanbul sur içi olan yarım adaya günlük rehber eşliğinde tur hizmeti vermekteyiz. Tarihi adayı gezerken İstanbul'un hem turistik yerlerini göreceğiz hem geçmişini öğreneceksiniz. Gezilecek yerler sizin karar vereceğiniz noktadan başlayıp istediğiniz yerde bitirebileceksiniz. Hiçbir turun seçme özelliği vermediği yerde biz size bırakıyoruz kararları.
Gezilecek noktalar yakınlık derecesine göre aşağıda sıralanmıştır.
1-Fatih sultan Mehmet Camii
2- Kız taşı
3- Şehzade Camii(hemen yakında ki vefa bozacısına uğranabilir)
4- Süleymaniye Camii(Dinlenmek için İstanbul manzaralarını  özellikle de Galata kulesini gören kafeye gidilebilir.)
5- Çemberlitaş
6- Sultan Ahmet Camii
7-  Topkapı Sarayı(Aya irini Kilisesi)
8- Ayasofya Müzesi
9- Yerebatan Sarnıcı

Not: Topkapı arayı gezilmesi uzun sürdüğü için bazı  yerleri gezmeyi tercih etmeye bilirsiniz. Saray 17:00 itibari ile kapanır. Saraya giriş için müze kartı istenmektedir ki bu da 30 TL'dir  bu kart ücreti kişinin kendisine aittir. Gezimizde yer seçini size bıraktığımızdan dolayı şayet Topkapı Sarayını gezmek istemezseniz bu ücreti ödemek zorunda değilsiniz.

tarihtur@gmail.com adresine mail atarak ulaşabilirsiniz.

6 Nisan 2012 Cuma

Bizim Zamanımızda...


Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi!
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun.
Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.

Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler!

O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular?
Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...

Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!

HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM
Ay kıyamaam!
Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım.
Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.

"Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.

Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir! Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak
"Alırım ayağımın altına" diye başladı ve
"Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsan da git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

NE DERDİM KALDI NE DE TASAM

Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.
Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo...
Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifler ibir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!
Ülkenin gençlerine bak.
Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
Gelecekten çok umutluyum çok.

Gülse BİRSEL

26 Mart 2012 Pazartesi

Sınav Soruları II. Dönem I. Sınav



  1. Miri arazi nedir?
  2. Osmanlı da ki toprak sistemine ne ad verilir?
  3. Has, zeamet ve tımar kavramlarını açıklayınız.
  4. Hayır, merkezlerinin ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı verilen topraklara ne denir?
  5. Günümüzdeki var olan vakıflara örnek 4 tane yazınız.
  6. Tımar sistemi ne zaman kaldırılmıştır?
  7. Alınabilen ve satılabilen topraklara ne ad verilir?
  8. Tarımda verimi arttırmak için yapılan şeyleri maddeler halinde yazınız.
  9. Devletin tarımı destekleyen kurumlar nelerdir?
  10. Kral yolunu hangi millet oluşturmuştur?
  11. Türkler ile Çinlilerin en büyük çekişme nedeni nedir?
  12. Mezopotamya ne demektir?
  13. Kral yolu nerde başlar nerde biter?
  14. İpek yolunun öneminin kaybetmesinin nedenleri nelerdir?
  15. Avrupa’nın bugün ki teknolojik ve gelişmişlik seviyesine ulaşmasının aşamaları nelerdir?
  16. Buharlı makinenin sanayi makinelerinde kullanılmasını sağlayıp sanayi inkılâbının da başlamasını kim sağlamıştır?
  17. Vakıf kavramını açıklayıp günümüzden örnekler veriniz.
  18. Cumhuriyetin ilanından sonra ülkemizde vakıflar hangi kuruma bağlıdır?
  19. Osmanlı Devletinde vakıflar hangi kuruma bağlıdır?
  20. Ülkemizde hangi yıl vakıf yılı ilan edilmiş ve vakıflar haftası hangi tarihler arasındadır?
  21. Külliyenin içinde bulunan sosyal tesisler nelerdir?
  22. Türklerde meslek edinilmesini sağlayan ve ahlaki açıdan da yetiştiren kuruma ne ad verilir?
  23. Bir kişinin kendine ait dükkân açması için hangi aşamalardan geçmesi gerekir?
  24. Günümüzde ilköğretime denk gelen Osmanlı eğitim kurumu nedir?
  25. Selçuklu devrinde vezir Nizamülmülk’ün açtığı okullara ne ad verilir?
  26. Türk tarihinde ilk defa medrese açan devlet hangisidir?
  27. Saraya idareci, sanatçı, mimar ve yeteneğine göre birçok adam yetiştiren kuruma ne ad verilir?
  28. Nadas kavramını açıklayınız.
  29. Osmanlı devletinde ilk medreseyi kim açmış nerede açılmıştır?
  30. Enderun mektebini kim kurmuştur?
  31. İslamiyet öncesi Türklerdeki din anlayışı nedir?
  32. Kut kavramını açıklayınız.
  33. Türk tarihinin ilk siyasetnamesi olarak kabul edilen eserin adı ve yazarı kimdir?
  34. Türkler ilk olarak hangi savaştan sonra çoğunluklar halinde İslam dinini seçmiştir?
  35. Haraci toprak kavramını açıklayınız.
  36. Osmanlı da Divanı kim kurmuştur?
  37. Osmanlı Devletinde divanı kim başkanlık ederdi?
  38. Bakanlıklar hangi olaydan sonra ortaya çıkmıştır?
  39. Padişahın yetkilerinin kısıtlayan ilk durum nedir?
  40. Kutadgu Bilig hakkında bilgi veriniz.
  41. Tanzimat Fermanını kim hazırlamıştır, hangi padişah zamanında ilan etmiştir?
  42. Osmanlı Devletinde meşruti yönetime ne zaman geçilmiştir?
  43.