23 Nisan 2010 Cuma

Bana Bir Şeyhler Oluyor...


-----------------------------------------------------
Anlatacaklarım var!


Vaaz vermek değil niyetim, duyduğumu söylemek.


Söylemeye değer şeyler duyuyorum zira.


Belki hayatı daha yaşanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için...


Sen anlat dedi Tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükafat istemeden anlat...


Çünkü bir mükafattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak!






Sen anlat dedi...


Sen sade anlat!


Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat...


Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene.


Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa...


Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat...


-----------------------------------------------------






Küçükken herkes akıllı, ben aptalım sanırdım.


Biraz büyüdüm; herkes aptal ben akıllıyım sandım.


Uzun zaman önce; "herkes kör, bir ben mi görüyorum?" diye sordum.


Akabinde; "bir ben görüyor, bir ben duyuyor olamam!" dedim, sorguladım.


Şimdi ise; sayesinde, hakikatin neresinde durdugumun farkındayım.


Hatırladım...


-----------------------------------------------------






Hiç kitap okumayan bir adam niçin merak eder seneye yazılacak kıtapları?


Bu dünyada bile yaşamayi beceremeyen niçin merak eder diğer gezegenlerdeki hayatı?


Geçmiş ve bugün ne zaman bitirildi de gelecek sorgulanıyor?


İşler hala kalleşçe hallediliyor ikili ve uluslararasi ilişkilerde...


Her ülkenin sınır komşuları dost ve kardeş düşman ülkeler...


Doğru düzgün top bile oynayamıyorlar kavgasız!


Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyor elbet...


Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciger arkadaş...


Bir şeyi, bir kadını, bir erkeği ya da bir ülkeyi sevmenin cezası ölüm bile olabiliyor bazı...


-----------------------------------------------------






Yalnızlık.


Her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında...


Tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir,


Kıymetini bilmelidir, dedi.






Yalnızdır insan;


Hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.


Kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.


Kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.


İnsan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı...


Ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.


Ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.


Tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın...


Aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi.






Aşık olun!


Gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı...


Nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.


Sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..






Evet söyledi...


Ya da ben duydum...


Duyduğuma göre elbet bir ses söyledi bu söylendikçe usulen söylenir olan sözleri.


Evet duydum söyledi...


Her duyduğumda ağladım...


Pek çok ağlayışım sırasında duydum...


Kalbim tutanak tuttu duyduklarıma...


"Soruldu" dedi, cevap alındı.


"Yaşamak" dedi, "tek marifetiniz -biraz özen gösteriniz."


"Zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter -mazlumlar dahil" dedi.


"Ama yapmayın, o daha bir çocuk" dedi Tanrı..






Ya gördüm neyleyim?!


İnsanlar vardı duvarın içinde.


Ya ben hep duvara konuştum


Ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.


Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.


Bilmiyorum,


Belki de ben gerçekten delirdim...


Onlar haklı belki de.


İçinde değil duvarların insanlar...


Sadece arasındalar...


1 Nisan 2010 Perşembe

Seni İçimden Terkediyorum


Seni İçimden Terk Ediyorum







Binmediğim hiçbir otobüs,


Beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde.


Gittikçe azalıyor hayat.


Neyi erken yaşadıysam,


Hep ona geç kalıyorum.






Sana göçüyorum her sonbahar.


Yolların çıkmıyor aşkıma.


Unuttuğun yağmurların adı saklımda.


Seni içimden terk ediyorum...






Susmaktan yoruldum.


Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri,


Efkar demliyorum gözlerimde.


Yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum.


Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi.


Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp,


Seni içimden terk ediyorum...






Ne unutacak kadar nefret ettin,


Ne hatırlayacak kadar sevdin!


Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin,


Biliyorum.


Beni hep bulmamak için aradın.


Yanılgımdın,


Yandığımdın,


Yangındın...






Sensizliğe yenilmek,


Sana yenilmekten zor olsa da,


Ardımda bir sürü belkiler bırakarak


Seni içimden terk ediyorum...






Şimdi


İçimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan


İki yarım kaldık;


Tamamlayamadık bizi.


Elimden tutmadın yalnızlığımın,


Saçlarımı da uzaklarına gömdün.


İçimin mavisi senin okyanusundandı.


Al! Geri veriyorum.


Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun.


Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim,


Sana bensizliği terk ediyorum.






"Yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın" demiştin.


Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?






Ne tuhaf değil mi?


İçimi acıtan da sendin,


Acımı dindirecek olan da...


Ya öldür beni dedim,


Ya da git benden.


İçi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim.






Aldırmadın aldırmalarıma.


Bir gecede yakıp yarini,


Şafaklara sattın ihanetini!


Külüme basanlar bile utandı yaptığından.






İşte soluk bir ömrün


Son nefesi.


Benden,


İçimden


Terk ediyorum...














şiir: kahraman tazeoğlu..






Nerdesin


Geceleyin bir ses böler uykumu,


İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.



Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgarlara karışır gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?



Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben,

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

16 Şubat 2010 Salı

Bükçe Dili Kadın Dili(erkekler mutlaka öğrenmeli)

Oglum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak, ona ögüt
vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi agız tadıyla ögüt
vermeme izin vermez, sözü agzımdan kapıp kendi devam eder. !s yerimden ogluma
telefon açtım, aksam yemegini dısarıda birlikte yiyelim, dedim. Deniz kenarında ki bu
sirin lokantada simdi onu bekliyorum.
Geliyor aslan parçası, yakısıklılıgı da aynı ben.Hos besten sonra konuya giriyorum.
-Oglum haftaya dügünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam
göstermem gerekiyor.
Kaç dil biliyorsun oglum sen?
-!ngilizce, Fransızca bir de kendi dilimi de sayarsak Türkçe'yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili ögretecegim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından
kullanılır. Sen buna "kadın dili" de diyebilirsin.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabi ki. Eger kadın dilini bilirsen bir kadınla yasamak dünyanın en büyük zevkidir
ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen
her erkek Bükçe'yi ögrenmeli.
-!yi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konusurken genellikle, söyleyecekleri sözü, net söylemezler. Egip
bükerler onun için dilin adını "Bükçe" koydum.
-Bükçe zor bir dil mi baba? diye sordu gülerek.
-Bana bak, çok önemli bir konu, egleniyor gibisin biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu
olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek Bükçe
konusurlar sonrada senin sözün dogrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan
kolay, anlamazsan zor.
-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı
dili konusmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar.
-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır, cevabı alıp kırı
lmaktan korktuklarından dolayı, sözlerini de dolaylı söylüyorlar. !kincisi, kadınlar
dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletisim yetenekleri çok
güçlü.
-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.
-Ne bir sıfırı oglum, en az on sıfır öndeler. Düsünsene, henüz konusmayan, küçük bir
çocugun bile yüz ifadesinden ne demek istedigini hemen anlıyorlar. !sin kötüsü
kendiler leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi
zannediyorlar. Onun için, leb, deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb, demek zorunda
kaldıkları için bile kızarlar. Niye, leb, demek zorunda kalıyorum da o düsünmüyor,
diye canları sıkılır.
-Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yasıyoruz. Niye düsünmedin, diye kızıyor
bana.
-Kızarlar oglum kızarlar. Kadınlar ince düsüncelidirler, detaycıdırlar, küçük seyler
gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendiler gibi düsünceli olmamızı beklerler fakat
erkekler onlar gibi degil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya . Beyinlerimiz böyle
çalısıyor.
-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu isin çaresi?
-Var dedik ya oglum, Bükçe'yi ögreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?
-Hazırım baba.
-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattıgı bir konu,
Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın ogün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana "bu gün bir elbise aldım." diye söylemez.
Elbise almak için dısarı çıktıgı andan baslar, kaç magazaya gittiginden, almak için
kaç elbise denediginden, indirimlerden, yolda gördügü tanıdıklarından alırken yaptıgı
pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
-Hikaye dili yani.
-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, "Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa
kes." demeyeceksin. Böyle bir sey dediginde, bittin demektir. !ster öyle de, istersen
"seni sevmiyorum." de. !ki durumda da "seni sevmiyorum" demis olacaksın.
-Ne alakası var, baba. Sen i sevmiyorum demekle, kısa anlat demenin.
-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düsünürler.
-Bu önemli, Bükçe'de dinlemek sevmektir, diyorsun.
-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konusurken, bir seyler
ima etmeyi severler. Biz erkeklerde imalı konusuyoruz diye düsünürler ve
sözlerimizle onlara ne demek istedigimizi çözmeye çalısırlar. Oysa erkeklerin ima
yetenegi pek gelismemistir. Bizim kastımız söyledigimiz seydir.
-Geçen hafta Canan bana "Bir kaç kilo daha versem gelinligin içinde daha iyi
duracagım." dedi. Ben de "Böyle de iyisin." dedim. Canı sıkıldı bir kaç saat surat astı.
"Neyin var." diye sordum. "Hiçbir seyim yok." dedi. Sence nerede hata yaptım?
-Böyle de iyisin, derken o "de" ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu söyle
anlamıstır. Böyle de fena sayılmazsın, eh iste, idare edersin ama tabi daha da iyi,
daha da güzel olabilirsin."
-Peki ne demem gerekiyordu?
-Sunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir
soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza elestirmeye kalkarsan
yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün "Hayatım sen zaten çok güzelsin, kilo vermeye
falan bence ihtiyacın yok." deseydin, o günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucagına
oturup, agır mıyım, derse sakın "evet, biraz" falan deme "hayır" de. Yoksa bir daha
kucagına oturmaz.
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydigi yakısır ve her kadının annesi
bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
-Aferim oglum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmissin. Kadının, kendi anne babasıyla
sorunu olsa, kendi elestirir ama asla senin elestirmeni kabul etmez. Bunu kendine
hakaret olarak alır.
-Ve asla unutmazlar, degil mi?
-Aynen öyle. Yıllar önce annene, annesi için "biraz cimri" demistim. Hala "Sen benim
annemi sevmezsin." der ve annesi bize bir sey aldıgında gözüme sokar, en çok
görecegim yere koyar.
-Hadi o konularda dilimi tutarım da, su ima isini çözmek zor geldi.
-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama
"sen sunu mu demek istiyorsun." diye asla yüzüne vurmayacaksın.
!lla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karsılasmamak için senin de anlaman gerekiyor.
"Hayır, evde yiyecegim ama istersen hazır bir seyler alıp geleyim, ne dersin."dedim.
"Tamam" dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner
yaptırdım. Onun dönerini de kepekli ekmek arasına yaptırdım. Bunu düsündügüm için
ayrıca sevindi. O da diyette, dügünde daha zayıf görünme derdinde, bu sıralar.
-Bu Bükçe'de kısa konusma yok mu baba?
-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konusmuyorsa ya da kısa
konusuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın,
soruyorsun, "Neyin var" diye. "Hiçbir seyim yok." diyorsa, aman bir seyi yokmus, diye
bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz oldugundan yakınarak, aglamaya baslar.
-Bükçe'de "Hiçbir sey yok" demek "Çok sey var, benimle ilgilen" demek oluyor, o
zaman.
-Evet. Biz erkekler "Bir sey yok." diyorsak ya gerçekten bir sey yoktur, sadece
basımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; su anda konusacak bir sey
yok." diyoruzdur. Her ikisinde de konusmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi
olarak gördükleri için "Bana deger veriyorsan, ilgilen ki anlatayım." demek istiyordur.
Çok nadirdir, gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp
bunaltmayacaksın tabi.
-Bir arkadasım da kadınların "peki" demesi tehlikelidir, demisti.
-Dogru. Bir kadının agzından çıkan "kuru bir peki, olur, tamam" her zaman tehlikelidir.
Bu Bükçe de "Simdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracagım." demektir.
Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında "peki canım, olur
hayatım" gibi bir hosluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.
-Zor bir dil baba.
-Yok yok gözün korkmasın. Bükçe, konusman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.
-Anlamak da pek kolay degil ama.
-Korkma o kadar zor degil. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda
kalınca, düsünemedigimiz için biz erkeklere kızarlar, ve konusurken suçlayarak
konusurlar fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
-Nasıl yani?
-Mesela, karın sana "ne zamandır dısarı çıkmadık." derse bunu suçlama olarak
üstüne alma, seninle gezmek canı istiyordur, bunu sen düsünüp teklif etmedigin için
kalbi kırılmıstır. Maksadı seni suçlamak degildir. "Daha geçenlerde gezmeye gittik."
gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa
zamanda gideriz." de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi
olur.
-Küçük ama önemli detaylar.
-Aynen öyle. Mesela karın "üsüdüm" diyorsa, üstünü kalın giy demeni ya da kombiyi
açmanı degil, ona sarılmanı istiyordur.
-Keske okullarda ögretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken baslasak o
kadar çabuk kavrayabilirdik, belki.
-Haklısın aslında ben de sana ögretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden
dönülse kardır.
-Not mu alsaydım, epeyce detayı varmıs dilin.
-Sen bilirsin oglum, unutacaksan al. Keske ben de not alıp gelseydim. Umarım sana
eksik ögretmem. Simdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettigi sözcük "Fark
etmez"dir. Fark etmezi kadınlar "Hiç umurumda degil, ne yaparsan yap " diye
anlarlar.
-En degerli sözcük nedir?
-Sen bil, bakalım.
-Seni seviyorum, demek herhalde.
-Evet, kadınlar "seni seviyorum" sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler
söylemistim, zaten biliyor diye bu konuda gaflete düsmemeliyiz.
-Bükçe sadece konusma dili midir baba? Bunun bir de davranıs dili var gibi geliyor
bana.
-Ben de tam ona geliyordum. Kadınlar küçük seylere önem verirler. Aksam ona sarıl,
televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düsündügünü ifade etmek için kıs
acık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım
et, salata yap, çay demle.
-Aksam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
-Gözünde büyütme. Sayınca çok sey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman
alacak, zor ve masraflı seyler, degil. Sen bu küçük seylere dikkat et, zaten karın sana
pasa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük seylere dikkat etmezse zamanını
karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla
geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama eger sen hep alıp vermezsen, bir gün birden
patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
-Tamam baba bunlara dikkat edecegim.
Garson yemek tabaklarını kaldırırken oglumun telefonu çalmaya basladı. Belli ki
nisanlısı arıyor, konusmak için deniz kenarına dogru adımlamaya basladı. Az sonra
geldi.
-Baba çok tesekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya basladım. Canan aradı. "Salonun
perdelerini ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte m i baksak." dedi. Tam "Fark
etmez, sen seç" diyecektim ki bunu senin söyledigin gibi "Ev de perde de umurumda
degil" gibi anlayacagı aklıma geldi. "Tabi canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben
senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen," dedim çok mutlu oldu. Kendi seçecek.
-O zaten perdeyi çoktan seçmistir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler.
Birlikte de gitsen o seçtigi perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek
istediklerini anlarsak, islerden kolay sıyırırız.
-Baba tekrar tesekkür ederim. Bu iyiligini hiç unutmayacagım. Bana Bükçe'yi
ögretmeseydin halimi düsünmek bile istemiyorum.
-Sanslısın oglum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla
ögrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de
ögret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Öğrendim...

 

.Kendimi neşelendirmek istediğim zaman en iyi yolun başka birilerini neşelendirmeye çalışmak olduğunu öğrendim.
.Bir bebeğin evlilik sorunlarını çözemeyeceğini öğrendim.
.Tartışmayı tatlıya bağlamadan yatağa gidilmemesi gerektiğini öğrendim.
.İşyerinde romantik ilişkiler aranmaması gerektiğini öğrendim.
.İnsanın kendis...inden daha sorunlu biriyle evlenmemesi gerektiğini öğrendim.
.Çalıştırdığımız insanlara iyi davrandığımızda onlarında müşterilere karşı iiyi davrandıklarını öğrendim
.Bir toplantıda zekamı yada sohbetimi göstermek konusunda tercih yapmak gerektiğinde sohbeti seçmenin daha ii olacağını öğrendim.
.İnsanlara iyi davranmanın hiç bir maliyeti olmadığını öğrendim.
.Gerçekten yaşamaya başlamak için emeklilik beklenirse,çok uzun bir süre beklenmiş olacağını öğrendim.
.İyi kalpli olmanın mükemmel olmaktan daha önemli olduğunu öğrendim.
.Bir domuza ve bir çocuğa istedikleri herşeyi verirseniz; sonuçta çok ii bir domuzunuz ve çok kötü bir cocuğunuz olacağını öğrendim.
.Kimle evleneceğin kararının hayatta en önemli karar olduğunu öğrendim.....
Jackson Brownin kitapçığından...

9 Şubat 2010 Salı

Çocuğumu Yeniden Yetiştirmek

 

Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı:
Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak yerine, parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim.

Hatalarını daha az düzeltir, onunla daha çok yakınlık kurmaya çalışırdım.

Onu sadece gözlerimle izler, saat kısıtlamaları koymazdım.

Daha bilgili olmaya çalışır, daha çok şefkat göster...irdim.

Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar, uçurtmalar uçururdum.

Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine, onunla oyun oynardım.

Onunla kırlarda koşar, yıldızları seyrederdim.

Onunla daha az çekişir, ona daha çok sarılırdım.

Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar, sonra bir ev almaya çalışırdım.

Ona her zaman katı davranmaz, onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim.

Güç konusunda daha az ders verir, sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim.

Diane Loomans

26 Ocak 2010 Salı

YAŞIYORUZ AMA NASIL?????



"Tıpkı kalabalık bir asansördeymişcesine, birbirimize değmeden yaşıyoruz.
Her birimiz kapıya doğru dönmüş, ellerini ya önünde birleştirmiş ya da iki
yana sıkıca yapıştırmış, kimseye dokunmamaya ve dokunulmamaya çalışarak.

Kat ışıklarını takip eder gibi, tek bir yöne bakarak ve her türlü iletişim...in
önüne baştan geçerek. Yalnız kaldığımız nadir anlarda aceleyle asansörün
aynasında kendimize bakar gibi, arada bir içimizi yoklayarak ve her
seferinde kendimizde bir şeyi beğenmeyerek, yalnızlık duygusu daha bir
artarak.

Ara sıra duyduğum tipik asansör müziğini, sokaklarda yürürken de duyuyorum
sanki:
"Yalnızsın, ama korkma, kalabalığın arasındasın. Meraklanma, herkes senin
kadar yalnız. Endişelenme de, kimse dokunmayacak sana. Diğerleri de senin
kadar korkak. Hiç kimsede de; 'Ben geldim. Beni dinler misin? Tanımaya
çalışır mısın?' diyecek cesaret yok. Aman sakın, gözlerini yana kaydırma.
Dümdüz, duygusuz bir ifadeyle sabitle bakışlarını.

Asansör durunca da hızla hareket edip, ayrıl asansörden, veyahut yoldaysan,
sert, kararlı adımlarla yürü yolunda, nereye gideceksen. Sanki çok önemli
bir işin varmış, kime, nereye gideceğini biliyormuşsun gibi.'
(...)
Korkmayın yanlış insanlara rastlamaktan veya incitilmekten. Doğrusu benim de
ödüm patlıyor sizler gibi. Yine de denemek, inanmak istiyorum, çünkü çok
basit bir matematik hesabım var benim. Terapiye başvuran herkes;
'yalnızlıktan, iletişimsizlikten ve anlaşılamamaktan' şikayetçi değil mi?
Evet! İçerideki her başvuruya karşılık, dışarıda yüzlerce insan aynı
şikayetlerden yakınmıyor mu?"

(Psikoterapist Jülide SEVİM' in bugünkü hayatımızı anlatışı...)

21 Ocak 2010 Perşembe

Gelip size zamandan söz ederler




Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini ina...ndırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Büyük Sır



Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Zaman sensin
Zaman kadındır ister ki hep okşansın
Diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına.
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi.
Zaman sensin, uyuyan sen
Şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi...
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi
Durdurulmuş zamanın işkencesi
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler
Asıl demek istediğim bu.

Hazzın ötesinde sevgim
Hiç bir zararın erişemeyeceği yerde bugün
Sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın.
......

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden.

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.


ARAGON

Erkek Olmak


 

1.Bıyıkların Utanç Değil Çoğu Zaman Övünç Kaynağıdır.
2. Beş Günlük Tatil İçin Ufak Bir Çanta Yeterlidir.
3. Her Kavanozu Tek Başına Açma Kabiliyetine Sahipsindir.
4. Tazelemek Zorunda Olduğun Bir Makyajın Olmadığı İçin Zırt Pırt Tuvalete Gitmezsin.
5. Kilo Aldığında Dostların Sana Acıyarak Bakmaz.
6. Ayakkabılarının Topuğu... Ve Tırnağın Asla Kırılmaz, Çorabın Kaçmaz.
7. Göbeğin Bile Bir Çekicilik Unsuru Olarak Sunulabilir. "bu Göbek Değil Sevgilim, Aşk Halkası.."diyebilirsin
8.Pişireceğin Hayvanı Kendin Avlayabilecek Güçtesindir.
9.Duş Yapman Ve Giyinmen En Fazla On Dakika Sürer.
10.Gereksiz Eşyaların Bulunduğu Bir Çantayı Taşıma Alışkanlığın Yoktur. Ceketini Alıp Çıkarsın.
11.Yüzündeki Tüm Renkler Orjinaldir Ve Ne Silince, Ne Yağmurda, Ne De Ağlayınca Çıkar.
12.Bira Şisesini Açacak Kullanmadan Açmanın En Az Beş Yolunu Bilirsin.
13.Sohbet Ettiğin İnsanlar Bakışlarını Göğüslerine Doğru Kaydırmaz.
14.Evlenince Soyadını Değiştirmek Zorunda Kalmazsın.
15.Kız Arkadaşın Kıyafetine Karışamaz.
16.Kahvehaneler, Stadyumlar, Sırf Senin Daha Keyifli Bir Hayat Sürmen İçin Vardır.
17.Topuklu Ayakkabı Gibi Bir Şeyin Üstünde Hokkabazlık Yapmak Zorunda Değilsin.
18."Erkek Hastalıkları Uzmanı" Diye Bir Kavram Yoktur....
19.Hiçbir Zaman Hamile Kalmazsın
20.Oto tamircileri size hep doğruyu söyler 21.Dünyada her yere işeyebilirsin 22.Tuvaleti pis diye başka bir benzinlik aramazsın 23.Kendi kavanozlarınızı kendiniz açabilirsin 24.Telefon görüşmeleriniz 30 saniyede biter 25.Yüzünüzdeki buruşukluklar,şakaklarınızdaki aklar size karizma sağlar
26.Yeni aldığınız ayakkabı sıkmaz,vurmaz,acıtmaz 27.Birisi sizi davet etmeyi unutsa da onunla hala arkadaş kalabilirsin
28.3 adet donu 10 liraya alıp giyebilirsin 29.Kahvehaneler, stadyumlar, sırf senin daha keyifli bir hayat sürmen için vardır.
30.Kafanın tası attığında vurup kapıyı çıkabilirsin 31.İşten gelince '' çok yoruldum bugün yatıp uyuyacağım '' diyebilirsin ( alıntıdır ) :)))

13 Ocak 2010 Çarşamba

Hıkk Mıkk

"Saatin pili bitince eylemez tık tık. Vakti zamanı gelince ruha derler çık çık. Hâkk'a kulluk eyle;zira Ahirette dinlemezler hık mık.!!!"

12 Ocak 2010 Salı

Yolcu...



Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma..
Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
Yolcuya bakıp, yolu tanıma.Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver. Vahim olan,
yolun yolcusuz olması değ...il;
Asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır; Yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal
"En doğru yol : en dikensiz yoldur" diyenler seni aldatıyorlar.
Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır. Aldırma
Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir. Dikenine katlanmaktan sözedenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de severler.
Dostum, yollar yürümek içindir. Fakat, şu gerçeği de hiç unutma : Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Yol boyunca; Yola çıkıp da yürümeyenleri, yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları, yolda metafizik
uyuşturucularla keyif çatanları, telörgülerle çevirdiği yolu, kendisine zindan edip volta atanları, maratona 100 metre
koşucusu gibi hızlı girip, 50. metrede yola yatanları, yürüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine
zar atanları , yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
Ayağına batan tek bir dikenin faturasını
çıkarıp, ömür boyu tafra satanları, beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları, yanlış kılavuzlara
kızıp yolu satanları göreceksin.
Aldırma, yürü. Göğsüne yüreğinden başka muska takma. Vahiy haritan, Nebi kılavuzun, akıl pusulan, iman sermayen,
amel azığın, sevgi yakıtın, ahlak karakterin, edep aksesuarın , merhamet sıfatın, şeref ve izzet adın olsun.
Doğru yol :
insanların çoğunun gittiği yol değil, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin. Unutma, tevbe özeleştiridir. Kendisini hesaba çaken,
başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur.
Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman
olmaman için elzemdir. Yön tayini sık sık gerekli olabilir. Haritayı saklayabile-ceğin en güvenilir yerin yüreğindir. Bir
şey daha :
Pusulayı sahte manyetik alanlardan, paraziter nesnelerden uzak tut; İbreyi saptırırlar da haberin olmayabilir.
Yol emniyetin için gerekli olan şartların başında bilinç gelir. Bilincini tahrif edecek her türlü uyuşturucudan uzak
durmalısın.
Hobilerinin, fobilerinin, korkularının bilincin üzrindeki saptırıcı etkisini iyi hesap etmelisin. O'ndan
başkasından korkarsan , korktuğunun başına musallat edileceğini kesinlikle bilmelisin.
Yolda düşeceğin en büyük tuzak, yersiz korkularının tuzağıdır; Yani, kendi benliğinin sana kazdığı tuzak.
Hayırlı yolculuklar dostum

9 Ocak 2010 Cumartesi

Can Borcu!



Adam genç kadına seslendi:
-Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
-Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;
-Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam mendilini çıkarıp borcunu sildi.
Adam seslendi yine;
-Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın biraz mahçup sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam.
-Haydi yat dizlerim...e!
Genç kadın yattı dizlerine usulca.
Adam şefkatle taramaya başladı saçlarını kadının. Saçları güneşe ve yagmurlara hasret baharlara benziyordu.
Çaresizligini ördü sıra sıra.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
-Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın
-Bu borcu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
-Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Adam sonkez seslendi;
-Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
-Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam,
-Evet... Can borcun car. Sensizlik öldürüyor beni.
Hoşuna gitti sözler kadının.
-Peki borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam biraz yaklaştı;
-Yum gözlerini!
Yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini. Masumca bir öpücük kondurdu kadının dudaklarına
-Bu ne şimdi yaptıgın? diyerek çattı kaşlarını kadın...
Adam kekeledi;
-Hayat öpücügüydü!
KIsa bir sessizlik ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam şaşırdı;
-Ya bu senin yaptıgın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
-Veda öpücügü!
Kalan borçlarına karşılık yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
-Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı;
-Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi;
-Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam;
-Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yagmura karıştı.
Kadın, yagmuru hissetmeyen kalabalıga...