Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram Ey zahit şaraba eyle ihtiram
İnsan ol cihanda bu dünya fani
Ehline helaldir, na ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali
Sevap almak için içeriz şarap
İçmezsek oluruz düçar-ı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali
Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali
Sen münkirsin sana haramdır bade
Bekle ki içesin öbür dünyada
Bahs açma Harabi bundan ziyade
Çünkü bilmez haram ile helali
Harabi
Ey Zahit…
Dinler, modern öncesi çağların eğitim-öğretim çevresi ve okullarıdır.
İnsanların gönül dünyasına düzen vererek topluma da düzen vermiş
olurlar.
Zahit; “hayatı” değil de öncelikle ve özellikle “öbür dünyayı” anlamaya
çalışan, hep “oraya” doğru yol hazırlıklarıyla meşgul bir “kul”dur. Her
şeye, her olaya din açısından bakar ve “dine uygun” veya “dine uygun değil”
diye sınıflandırmalarla “fetvalar” vermek zorunda hisseder kendini. Şekilci
ve kitabidir.
Zahit, bu dünyaya değer vermez, ahreti düşünerek, cenneti hak etmek için
yaşar. Aklında hep sorularla gezer, hayatın her alanını kurallara bağlardı.
Bu kurallara sadece kendisi uysa neyse… Herkesi de bu kurallara uymaya
zorlar veya uymayanı kınardı; kendi aklına ya da tercihine göre yaşayanı
“günahkâr” ilan ederdi.
Rint ise dini inanç taşımakla birlikte hayatındaki “bütün saatleri” şekilci
dini kurallara göre ayarlamaktan kaçınan, hayatı sevinçleri ve hüzünleriyle
bir bütün olarak gören kişidir. Gönül zenginliğine, hoşgörüye ve aşka değer
verir. Asla dayatmacı değildir.
Din adamları, genellikle herkesin kendileri kadar dini bilgiyle donanmış
olmasını, öğrenmeye heves etmesini, yüklenmesini bekler. Oysa demircinin, askerin,
marangozun, nalbantın, balıkçının, çobanın, çiftçinin bir işi vardır;
“zahit” gibi olamazlar. Hem “dünyaya gelmişken dünya nimetlerinden
yararlanmak”, yaşamak, insanın hakkı olmalıdır. Diğer yandan düşünür ki
israf haramdır. Allah, bunca nimeti ve güzelliği neden yaratmış ola
ki?
Şair, hayatın gelip geçici olduğunu belirterek, zahidin şaraba saygı
göstermesini bekliyor. İnsan olmanın farklı bir şey olduğunu
hatırlatıyor.
Bir görüşe göre Hz. Hamza çok şarap içermiş. İçince de dağıtır ve sevimsiz
olurmuş. Hz. Muhammet onu bu halde görünce, şarabın ona haram olduğunu
söylemiş. Bu yaklaşım kalıcılaşmış ve giderek tüm Müslümanlara yasak olduğu
ileri sürülür olmuş
Ehline helaldir, na ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali
Bu dizelerde geçmişteki bu olaya bir gönderme, bir “telmih” var görünüyor.
Biz dağıtmadan içeriz, bu yüzden bize bir ağırlığı, bir günahı yoktur…
Şarap, içmesini bilmeyene haramdır. Ehil olmayan ondan uzak dursun.
Şarap, tasavvuf ehlinin dilinde “Tanrı aşkı” demektir. Tekke ise, aşk
şarabıyla kendinden geçilen yer anlamında “meyhane”dir. Sevap almak için
içeriz ve senin buna aklın ermez, bu başka bir hesaptır.. Biz meyhanede bu
anlayışa ve bir ruh yüceliğine eriştik.
Tasavvufi düşünce ve inanç sisteminde “Tanrıda yok olmak” ve “Tanrıda
yeniden var olmak” (Fenafillah-Bekabillah) amaçlanır. Bunun için bolca
“şarap” (Tanrı aşkı) içilmelidir.
Biz bu aşkla kandil geceleri kandile, kandilin içindeki fitile dönüşürüz.
Tanrı aşkıyla öylesine kendimizden geçeriz ki bu ruh yüceliğiyle Tanrının
varlığına ve birliğine delil oluruz; ama sen göremezsin, anlayamazsın bu
hali… Şekle takılıp kalacağını ve bu sırlara eremeyeceğini düşünüyor.
Şeriat erbabı için bu kabul edilmez, anlaşılmaz bir haldir. Böyle bir şeye
inanmaz. Tanrıya ancak öbür dünyada ve cennette ereceğini düşünür. Oysa
rindane anlayışa göre cennet de cehennem de burada ve insanın gönlündedir.
Ey Harabi, sen boşuna söylersin; ama daha fazla söze de gerek yoktur.
Bilmeyen nasıl anlasın “gerçek” haramı, “gerçek” helali? Ve bir aşk içinde
erimeyi?
Sevgili deliler yepyeni bir akım
başlatarak klasik huni akımını değiştiriyoruz. Hunililer olarak tüm delileri
birleşmeye davet ediyoruz. Birbiriyle yarışmaktan öteye gidemeyen aklın hükmüne
son vereceğiz. Geçmişini yıkan beton yığınları arasına sıkışıp kalmış olan aklın
hükmüne son vereceğiz. Akıllı olanın her şeyi batırdığı savaşarak silah
tüccarları ve para babalarını zengin eden aklın hükmüne son vereceğiz. Her kesimden
insanın şiddete maruz kaldığı kimin gücü kime yeterse mantığı ile hareket eden
aklın hükmüne son vereceğiz. Üç kuruş kazanmak uğruna tüm ömrünü heba eden
hayatını yaşamadan ölüp giden aklın hükmüne son vereceğiz. Akılla kirletilmiş
bu güzel dünyayı yeniden güzelleştirebilmek için tüm deliler birleşin.
Birleşin, birleşin, birleşin, birleşin, birleşin, birleşin.
Her ne kadar komik gelse de aslında dünyayı nasıl batırdığımızın çok kısa net ve güzel bir göstergesidir. Umarım sadece espiri diye geçmeyiz ve izlediklerimizden iki kelime anlarız.
Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın
nedeni akşam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına
gelmesiydi. Bugün 2 yıldır sürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti.
Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. `Bitmeli dedi içinden, her gün bu
tatsız uyanış bitmeli.` Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekle
giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu,
şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç
adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi;
`Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor
halimize...`
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız
arkadaşının geldiğini gördü.Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş`a
geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız, sevgilisinin bu
durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının
çalacağını...
"Beşiktaş`a geldiklerinde bir cafe de oturdular. Genç kız anlamıştı
sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini. `Bana bir şey mi söylemek
istiyorsun` diye sordu. Genç adam, gözlerini kaçırarak `Evet` dedi. Genç kız
heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek `Söylesene, ne diye bekliyorsun` dedi.
Genç adam içini çektikten sonra `Sence biz nereye kadar gideceğiz?` diye sordu.
Genç kız, `Bunu sorma gereğini niye duydun?` diye yanıt verdi. Genç adam söze
başladı... ``Birkaç ay önce akşam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için
yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana `Sırası mı şimdi canım yaa, işin
gücün yok mu?` demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi
hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra da bu şiiri
benden hiç istememiştin. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla
birlikte sen de gelmiş, Meral'in `Sen şanslısın, sevgilin sana bakar` sözüne
`İşim yok da sana mı bakacağım, annen baksın` demiştin. Hatırladın mı?`` Genç
kız, `Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü
de kimse söyleyemez` diye yanıtladı. Genç adam güldü, `Evet canım haklısın.
Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı, hemşire falan
olamazsın.` Genç adam devam etti... `Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken
saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün
hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven
insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden
çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, her
akşam, her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için
biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.` Genç kız anlamıştı, `Yani ne
istiyorsun benden şair olmamı mı?` Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece
verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. `Hayır` dedi, `Şair
olmanı istemiyorum. Olamazsın da... BİZ AYRILMALIYIZ. Ayrılırsak ikimiz için de
en hayırlısı olacak.` Genç kız şaşırmıştı, `Neden ama? Ben seni seviyorum.
Senin de beni sevdiğini sanıyordum.` Genç adam iç çekerek `Hayır canım, sen
beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin şimdi başka şeyler konuşuyor
olurduk` dedi. Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı
mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek `Sen bilirsin, umarım beni bir
başkası için bırakmıyorsundur...` dedi. Genç adam `Nasıl böyle bir şey
düşünürsün, hayatımda senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını
sanmıyorum` yanıtını verdi.
" Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki
yabancıydılar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, `Kalkalım
istersen` dedi. Genç adam `Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen
kalkabilirsin` diye yanıtladı. Genç kız `Tamam o zaman sana mutluluklar
dilerim` diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
`İstersen arkadaş kalabiliriz` dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar. Genç
adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi.
Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp işe gidecekti,
uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7`de saatin ziliyle
uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama
vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi.
Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu:
SADECE ONLARI SEVMEYİ SEVDİM,
HEPSİNİ ONLARSIZ YAŞADIM DA,BİR SENİ SENSİZ YAŞAYAMIYORUM,
BU AŞKI TEK KALPTE TAŞIYAMIYORUM,
SANA YEMİN GÜZEL GÖZLÜM, BİR TEK SENİ SEVDİM,
VE SENİ SEVEREK ÖLECEĞİM,
ELVEDA BİR TANEM...
Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve
üstelik sabahın beşinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu yabancı bir ses
açtı. Genç adam ``Nalan`la görüşebilir miyim?`` dedi. Ama karşısındaki ağlıyordu,
hıçkıra hıçkıra hem de... `Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar
etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını
sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....` Genç adam beyninden
vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi.
Olduğu yerde yığılıp kaldı... Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.
Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt
verdi... `Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar
etmiş. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler
yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı
aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam
duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal
biriymiş.....
`ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜNDEN O KADAR EMİN
OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE HER ŞEY İÇİN
ÇOK GEÇ OLABİLİR
İstanbul sur içi olan yarım adaya günlük rehber eşliğinde tur hizmeti vermekteyiz. Tarihi adayı gezerken İstanbul'un hem turistik yerlerini göreceğiz hem geçmişini öğreneceksiniz. Gezilecek yerler sizin karar vereceğiniz noktadan başlayıp istediğiniz yerde bitirebileceksiniz. Hiçbir turun seçme özelliği vermediği yerde biz size bırakıyoruz kararları.
Gezilecek noktalar yakınlık derecesine göre aşağıda sıralanmıştır.
1-Fatih sultan Mehmet Camii
2- Kız taşı
3- Şehzade Camii(hemen yakında ki vefa bozacısına uğranabilir)
4- Süleymaniye Camii(Dinlenmek için İstanbul manzaralarını özellikle de Galata kulesini gören kafeye gidilebilir.)
5- Çemberlitaş
6- Sultan Ahmet Camii
7- Topkapı Sarayı(Aya irini Kilisesi)
8- Ayasofya Müzesi
9- Yerebatan Sarnıcı
Not: Topkapı arayı gezilmesi uzun sürdüğü için bazı yerleri gezmeyi tercih etmeye bilirsiniz. Saray 17:00 itibari ile kapanır. Saraya giriş için müze kartı istenmektedir ki bu da 30 TL'dir bu kart ücreti kişinin kendisine aittir. Gezimizde yer seçini size bıraktığımızdan dolayı şayet Topkapı Sarayını gezmek istemezseniz bu ücreti ödemek zorunda değilsiniz.
tarihtur@gmail.com adresine mail atarak ulaşabilirsiniz.